ÖZET
Sonuç:
Çalışmamızdaki gebelerde trimesterler ilerledikçe fiziksel aktivite düzeylerinin değişmediği ancak uyku kalitesinin kötüleştiği ve bu durumun yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği belirlendi.
Bulgular:
Gebelerin %51,9’unun uyku kalitesinin kötü olduğu belirlendi. Trimesterler kendi aralarında karşılaştırıldığında total fiziksel aktivite seviyesinin değişmediği, uyku kalitesinin ve yaşam kalitesinin kötüleştiği görüldü (p<0,05). Fiziksel aktivite seviyesi ve yaşam kalitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmazken (p>0,05), uyku kalitesinin ise yaşam kalitesiyle istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı ilişkili olduğu bulundu (r=-0,33; p=0,001).
Gereç ve Yöntem:
Her üç trimesterden toplam 104 komplikasyonsuz gebe çalışmaya dahil edildi. Değerlendirme ölçekleri olarak kendi hazırladığımız hasta değerlendirme formu, gebelik fiziksel aktivite anketi, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ve EQ-5D-3L Genel Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanıldı.
Amaç:
Gebelik, fiziksel aktivite seviyesinin genel olarak düşük olduğu bir dönemdir. Gebelikteki fizyolojik, psikolojik, fiziksel ve emosyonel değişimler gebelerin uyku kaliltesini olumsuz yönde etkilemektedir. Gebelerde görülebilecek inaktivite ve uyku değişimlerinin yaşam kalitesi üzerinde etkileri olabileceği düşünülmektedir. Çalışmamızın amacı gebelerde fiziksel aktivite seviyesi ve uyku kalitesinin yaşam kalitesi üzerine etkilerini değerlendirmektir.
Giriş
Gebelik, önemli fiziksel ve duygusal değişimlerin olduğu bir geçiş dönemidir (1). Bu değişiklikler komplikasyonsuz sağlıklı gebeliklerde dahi kadınların yaşam kalitesini etkileyerek, hem anne hem de infantın sağlığında değişimlere sebep olabilir (2,3). Düzenli fiziksel aktivitenin bildirilen faydalarına rağmen kadınlarda gebelik dönemindeki fiziksel aktivite seviyesi gebelik öncesi döneme göre daha düşüktür (4).
Gebelik dönemindeki fiziksel aktivite paternleri ile ilgili yapılan çalışmalar, önerilen aktivite seviyelerinin prevelansının düşük olduğunu ve boş zamanlardaki fiziksel aktivite, spor, egzersiz ve mesleki aktivitelerin de azaldığını göstermektedir (5-7). Dünya genelindeki kılavuzların komplikasyonsuz gebeler için önerdiği orta yoğunluktaki, 150 dakika/hafta düzenli fiziksel aktiviteye kadınların %15’inden azı ulaşabilmektedir (8,9).
Gebelikte düzenli fiziksel aktivite; fiziksel uygunluğun sürdürülmesi, kilo alımının yönetilmesi, gestasyonel diyabet, preeklampsi, gestasyonel hipertansiyon, prenatal depresyon ve makrozomi risklerinin düşürülmesi ile psikolojik iyi olma halinin geliştirilmesi gibi birçok faydayla ilişkilidir (10-12). Gebelikte fiziksel olarak aktif olan kadınlarda kronik kas iskelet sistemi problemleri ve üriner inkontinans, sezaryen doğum risklerinin daha düşük olduğunu, ayrıca baş dönmesi ve kusma gibi semptomların da daha az bildirildiğini gösteren çalışmalar mevcuttur (13,14).
Gebelik, kadınlarda tüm sistemleri etkilediği gibi uyku düzenini ve kalitesini de etkilemektedir. Bu yüzden uyku bozuklukları gebelik sırasında sık görülmektedir. Amerikan Uyku Bozuklukları Birliği, gebeliğe bağlı uyku bozukluklarını aşırı uyku halinden başlayarak ve ağır uykusuzluğa kadar ilerleyebilen durumlar olarak tanımlamışlardır. Hormonal değişiklikler, fizyolojik değişiklikler, fiziksel faktörler, gebeliğe özgü yakınmalar ve psikolojik değişiklikler uyku kalitesini etkileyebilir (15,16). Gebeliğe bağlı uyku bozukluklarına en sık neden olan şikayetler sık idrara çıkma, sırt ağrısı, fetal hareketler, kramplar, Huzursuz Bacak sendromu, horlama ve mide yanması gibi gebeliğe özgü yakınmalardır (17,18).
Yapılan çalışmalarda gebelik döneminde artan hormon seviyelerinin uyku kalitesini önemli ölçüde etkilediği, gebe kalmadan önce uyku sorunu yaşayanlarda durumu daha da kötüleştirdiği bildirilmiştir (16-18).
Gebe kadınlarda görülebilecek inaktivite ve buna bağlı aşırı kilo alımı, uyku değişimleri, depresyon ve anksiyete gibi bir takım faktörlerin yaşam kalitesi üzerinde etkileri olabileceği düşünülmektedir (19). Literatürde gebelerde yaşam kalitesini araştıran çalışmalar mevcuttur ancak gebeliğe özgü fiziksel aktivite seviyesinin ve uyku kalitesinin yaşam kalitesi üzerine etkilerini araştıran çalışma bulunmamaktadır. Bu amaçla çalışmamız gebelerde fiziksel aktivite seviyesi ve uyku kalitesinin yaşam kalitesi üzerine etkilerini değerlendirmek amacıyla planlandı.
Gereç ve Yöntem
Çalışmamız Nisan 2018- Mayıs 2018 tarihleri arasında Bezmialem Vakıf Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm’ü, Eğitim Araştırma Laboratuvarı’na gelen gebelerle yürütüldü. Etik kurul izni, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Etik Kurulu’ndan alındı (karar no: 11/133. 9 Mayıs 2018).
Komplikasyonsuz gebeliğe ve gerekli iletişim becerilerine sahip olmak çalışmamızın dahil edilme kriterleri, 18 yaşın altında olmak ve çoğul gebeliğe sahip olmak ise dışlanma kriterleri olarak belirlendi. Bu doğrultuda çalışmamızda değerlendirilen 104 gebeye araştırmanın amacı ve içeriği hakkında gerekli bilgiler verildi. Çalışmaya katılan gebelerden Helsinki Bildirgesi’nde belirtilen prensiplere dayanarak hazırlanan aydınlatılmış onam alındı.
Bireylerin sosyo-demografik özellikleri için kendi hazırladığımız hasta değerlendirme formunda hastaların; ad-soyad, doğum tarihi, boy, kilo gibi kişisel bilgilerinin yanı sıra medeni durum, eğitim durumu, mevcut çocuk sayısı, düşük/küretaj hikayesi gibi demografik ve klinik bilgileri de sorgulanmıştır.
Fiziksel aktivite düzeyleri “gebelik fiziksel aktivite anketi (GFAA) ile değerlendirilmiştir. GFAA, Chasan-Taber ve ark. (20) tarafından tasarlanan, Türkçe validasyonunu ise Çırak ve ark. (21) yaptığı gebeliğe özgü bir fiziksel aktivite anketidir. Gebelerin geçen ay boyunca alışılagelmiş fiziksel aktivitelerini bildirmesini isteyen ve ev işleri/bakım aktiviteleri, mesleki aktiviteler, spor/egzersiz alt başlıklarında toplam 32 aktivite ile harcanan süreyi sorgulayan bir ankettir. GFAA kullanarak haftalık enerji harcamalarının hesaplanması için, bu egzersiz etkinliklerinde harcanan zamanın süresi, belirli yoğunluklarla [metabolik eşdeğer dakika (MET) değerleri ile] çarpılır ve puanlar haftada MET saat olarak ifade edilir (MET - saat/hafta). Günlük ortalama enerji harcamalarının değerine (MET - saat/gün) ulaşmak için ise, etkinlik yoğunluğu ile her bir aktivitenin kendisi için harcanan toplam zaman çarpılır. Sorular açık uçlu olduğu için yazılan aktivitenin MET değeri Compendium’ a bakılarak belirlenir (22). Her bir aktivitenin yoğunluğu sınıflandırılır: Sedanter aktiviteler (<1,5 METs), hafif yoğunluklu aktiviteler (1,5-3,0 METs), orta yoğunluklu aktiviteler (3,0-6,0 METs) ya da şiddetli aktiviteler (>6,0 METs). Her bir yoğunluk seviyesi için harcanan ortalama haftalık MET saati hesaplanır. Aktivitelerin tiplerine (ev işleri/bakım aktiviteleri, mesleki aktiviteler ve spor/egzersiz) göre de haftalık harcanan MET saatinin ortalama sayısı hesaplanır.
Uyku kalitesi “Pittsburgh uyku kalite indeksi ile (PUKİ)” değerlendirilmiştir. PUKİ, 1989 yılında Buysse ve ark. (23) tarafından uyku kalitesinin değerlendirilmesi için geliştirilmiş, 1996 yılında Ağargün ve ark. (24) tarafından ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. PUKİ, son bir ay içindeki uyku kalitesini değerlendirmektedir. Puanlamaya 18 madde ve 7 bileşen (öznel uyku kalitesi, uyku latensi, uyku süresi, alışılmış uyku etkinliği, uyku bozukluğu, uyku ilacı kullanımı, gündüz işlev bozukluğu) katılır. Her bir madde 0-3 puan üzerinden değerlendirilir ve 7 bileşen puanının toplanması total PUKİ puanını verir. Total puan 0-21 arasında bir değere sahiptir ve yükselen puanlar uyku kalitesinin kötüleştiğini göstermektedir. Total PUKİ puanının ≤5 olması “iyi uyku”, >5 olması ise “kötü uyku” olarak değerlendirilir.
Gebelerin yaşam kaliteleri EQ-5D-3L (the EQ-5D 3 level version) genel yaşam kalitesi ölçeği ile değerlendirilmiştir. EQ-5D-3L yaşam kalitesi ölçeği, genel bir sağlık ölçeğidir. İki bölümden meydana gelir. EQ-5D indeks skoru hareket, öz-bakım, olağan aktiviteler, ağrı/rahatsızlık ve endişe/depresyon olmak üzere 5 boyuttan oluşur. EQ-5D VAS ölçek skor, bireylerin bugünkü sağlık durumları hakkında 0 ile 100 arası değerler verdikleri ve bunu bir termometre benzeri ölçek üzerinde işaretledikleri görsel analog ölçektir. VAS skorunda 100’e yaklaştıkça yaşam kalitesinin artığı gibi, EQ-5D indeks skorda da 1’e yaklaştıkça yaşam kalitesi artmaktadır (25).
İstatistiksel Analiz
Anket yoluyla elde edilen verilerin analizi IBM SPSS 20 paket programı ile gerçekleştirildi ve istatistiksel anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edildi. Normal dağılıma uymayan nicel değişkenlerin özet gösterimi ise medyan (minimum-maksimum) olarak verildi. İki grup arası karşılaştırmada, veriler normal dağılıma uymadığı için Mann-Whitney U Testi kullanılırken ikiden fazla grup karşılaştırılması sırasında ise verilerin dağılımı normal olmadığından Kruskal-Wallis Testi uygulandı. Fiziksel aktivite düzeyi, uyku kalitesi ve yaşam kalitesi arasındaki korelasyonu değerlendirmek için non-parametrik Spearman korelasyon testi kullanıldı. Korelasyon katsayısının derecelendirilmesi 0,05-0,30 düşük, 0,30-0,40 düşük-orta, 0,40-0,60 orta, 0,60-0,70 iyi, 0,70-0,75 kuvvetli ve 0,75-1,00 çok kuvvetli korelasyonu gösterecek şekilde belirtildi (26). Nitel değişkenler ise frekans ve yüzde olarak gösterildi. Nitel değişkenler arasındaki ilişki ki-kare analizi ile incelendi.
Bulgular
Çalışmaya yaş ortalamaları 30,80±5,36 yıl olan 104 gebe dahil edilmiştir. Gebelerin %17,3’ünün 1. trimesterde, %26’sının 2. trimesterde ve %56,7’sinin 3. trimesterde oldukları ve beden kütle indeksi ortalamalarının 28,47±4,83 kg/m2 olduğu bulundu. Gebelerin %83’ünün bu gebeliği istediği, %91’inin gebelikte sigara kullanmadığı belirlendi ( Tablo 1).
Gebelerin total GFAA skoru, fiziksel aktivite alt parametre skorları, total PUKİ skoru, PUKİ alt parametre skorları, EQ-5D-3L yaşam kalitesi ölçeği alt parametreleri olan VAS skoru ve EQ-5D indeks skoru için medyan, minimum ve maksimum değerler Tablo 2’de gösterildi. Gebelerin PUKİ total skoru ortalamaları 6,18±2,97 olarak saptandı. Total PUKİ puanının 0-21 arasında değiştiği ve >5 kötü uykuyu gösterdiği dikkate alındığında, gebelerin uyku kalitesinin kötü olduğu belirlendi. Uyku kalitesi kötü olan gebelerin %9,25’inin 1. trimesterde, %18,5’inin 2. trimesterde ve %72,25’inin 3. trimesterde oldukları bulundu.
Gebelikte trimesterler ilerledikçe total fiziksel aktivite düzeyinde değişim olmamaktadır (p=0,11). Trimesterler kendi içlerinde fiziksel aktivite alt parametreleri için karşılaştırıldığında 1-2 ve 2-3. trimesterler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Ancak 1. ve 3. trimesterler arasında ise sedanter aktivitelerin (masa başında oturmak, televizyon-film seyretmek, araba kullanmak, işte ve okulda oturma süresi gibi) ve mesleki aktivitelerin (işte bir şeyler taşıyarak-taşımayarak ayakta durma ve bir şeyler taşıyarak-taşımayarak yavaş yürüme süresi gibi) 3. trimesterde azaldığı bulundu. Aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0,04) (Tablo 2).
Trimesterler kendi aralarında uyku kalitesi için karşılaştırıldığında PUKİ total skorunda ve öznel uyku kalitesi, uyku latensi, uyku bozukluğu alt parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı fark gözlendi (p<0,05) (Tablo 2).
Yaşam kalitesinin EQ-5D indeks skorunun trimesterler ilerledikçe istatistiksel olarak anlamlı şekilde azaldığı bulundu (p<0,01). EQ-5D VAS skorda ise istatistiksel olarak anlamlı bir değişim olmadı (p>0,05) (Tablo 2).
Fiziksel aktivite ile yaşam kalitesi arasındaki ilişki incelendiğinde sedanter aktivite ile EQ-5D VAS skoru arasında pozitif yönlü düşük dereceli anlamlı ilişki saptandı (r=0,21; p=0,03). Orta yoğunluklu aktivite ile EQ-5D VAS skor arasında ise negatif yönlü düşük dereceli anlamlı ilişki bulundu (r=-0,22; p=0,02). Ancak EQ-5D’nin diğer alt skoru ile fiziksel aktivite parametreleri arasında anlamlı ilişki bulunmadı (Tablo 3).
EQ-5D’nin alt parametreleri ile öznel uyku kalitesi, uyku latensi, uyku süresi, uyku bozukluğu parametreleri arasında negatif yönlü düşük dereceli (r=-0,24; p=0,014, r=-0,26; p=0,007, r=-0,19; p=0,04, r=-0,27; p=0,005) total PUKİ skoruyla ise negatif yönlü düşük-orta dereceli anlamlı ilişki saptandı (r=-0,33; p=0,001). Ayrıca gebelerin kendi puanladıkları EQ-5D VAS skoru ile sadece öznel uyku kalitesi skoru arasında negatif yönlü düşük dereceli anlamlı ilişki bulundu (r=-0,24; p=0,013) (Tablo 4).
Gebelerin trimesterlere göre uyku kalitesi incelemeleri Tablo 5’te verildi. Trimesterler ilerledikçe uyku kalitesi kötü olan (total PUKİ>5) gebelerin sayısının artığı bulundu.
Tartışma
Çalışmamızdaki gebelerde trimesterler ilerledikçe fiziksel aktivite düzeylerinin değişmediği ancak uyku kalitesinin kötüleştiği ve bu durumun yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği gösterildi.
Kılavuzlarda gebeler için önerilen haftalık fiziksel aktivite seviyeleri incelendiğinde, çalışmamızdaki gebelerin haftalık fiziksel aktivite seviyeleri oldukça düşük bulunmuştur. Donahue ve ark. (27) Amerika Birleşik Devletleri’nin 3 eyaletinde toplam 4213 gebe kadın ile yaptıkları değerlendirmede kadınların çoğunun, önerilen bu fiziksel aktivite düzeyine ulaşamadığını göstermişlerdir. Benzer olarak Nijeryalı 398 gebe kadını değerlendiren Lawan ve ark. (28) kadınların sadece %13,6’sının, 453 gebeyi değerlendiren Adeniyi ve ark. (29) ise %10.2’sinin önerilen orta şiddetli fiziksel aktivite seviyesine ulaştıklarını bildirmiştir. Anne ve bebeğin sağlığı için gebelere sağlıklı yaşam tarzı ile ilgili yapılan önerilerin sıklıkla beslenme alışkanlıklarıyla ilişkili olduğu ancak fiziksel aktivite önerilerinin göz ardığı edildiği görüşündeyiz. Bu nedenle fiziksel aktivitenin faydaları komplikasyonsuz gebelerin tümüne açık şekilde belirtilmeli ve kılavuzlarda belirtilen frekans ve şiddette uygun şekilde önerilmelidir.
Gebeler trimesterlerine göre fiziksel aktivite seviyesi açısından kıyaslandığında 3. trimesterde mesleki ve sedanter aktiviteler daha az bulunmuştur. Çalışmamızın sonucundan farklı olarak Krzepota ve ark. (30) sedanter aktivitelerin 3. trimesterde 2. trimestere kıyasla artığını ve buna ek olarak orta yoğunluklu fiziksel aktivitelerin ise anlamlı olarak azaldığını bildirmişlerdir. Tosun ve ark. (31) ise çalışmamızın bulgularına benzer olarak trimesterler ilerledikçe, özellikle de 3.trimesterde olmak üzere gebelerde GFAA ile değerlendirilen mesleki aktivitelerin azaldığını bildirirken, sedanter aktivitelerin ise 2. trimesterde 1. trimestere oranla arttığını 3. trimesterde ise 2. trimestere oranla azaldığını göstermişlerdir. Santos ve ark. (32) mesleki aktivitelerin 1. trimesterden 2. trimestere ilerledikçe azaldığını bildirmektedir. Mesleki aktivitelerdeki azalmanın özellikle son trimesterde gebelerin doğum iznine ayrılmalarından kaynaklanabileceğini düşünmekteyiz. Ancak elimizde bu veriyle ilgili yeterince detaylı kayıt bulunmamaktadır.
Çalışmamızda trimesterler ilerledikçe fiziksel aktivite seviyesinin değişmediği bulunmuştur. Benzer olarak 2. ve 3. trimesterleri GFAA kullanarak değerlendiren Krzepota ve ark. (30) trimesterler arasında total fiziksel aktivite seviyelerinde anlamlı değişim bulmamışlardır (p=0,721). Tendais ve ark. (4) ise aynı gebeleri global fiziksel aktivite anketi ile 1. ve 2. trimesterlerinde değerlendirmiş ve iki trimester arasında total fiziksel aktivite skorunda değişim bulmamamıştır. Farklı olarak Sönmezer ve ark. (33) uluslararası fiziksel aktivite anketi ile değerlendirdikleri 91 gebe kadında total fiziksel aktivitenin lineer bir patern izlemediğini ve 1. trimesterden 2. trimestere ilerlendiğinde artarken 3. trimestere girildiğinde ise azaldığını bildirmişlerdir. Benzer sonuçlar farklı çalışmalar tarafından da bildirilmiş, fiziksel aktivite tiplerinin şiddetlerinin 2. trimesterde artarken 3. trimestere ilerlendiğinde ise 1. trimesterdeki şiddetine gerilediği gösterilmiştir (31). Ayrıca fiziksel aktivitenin gebe kadınlarda trimesterler ilerledikçe azaldığını bildiren çalışmalar da mevcuttur (28,32). Bildirilen sonuçlardaki bu çeşitliliğin değerlendirilen gebelerin sosyokültürel seviyeleri, gebelere sağlık çalışanları tarafından fiziksel aktivitenin gebelik sürecinde önerilip önerilmemesi, kadınların gebelik öncesi fiziksel olarak aktif olup olmamaları ve kültürel davranış farklılıklarından ileri geldiğini düşünmekteyiz.
Ayrıca gebelerin total fiziksel aktivite seviyeleri ile yaşam kaliteleri arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. Beklenmedik bir şekilde sedanter aktiviteler artıkça yaşam kalitesinin de artığı ve orta yoğunluklu fiziksel aktivitesi olan gebelerin yaşam kalitelerinin daha düşük olduğu gösterilmiştir. Literatürde gebelik döneminde fiziksel aktivite ve yaşam kalitesi ilişkisini inceleyen az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bahadoran ve Mohamadirizi (34) 380 gebe ile yaptıkları çalışmada fiziksel aktivite seviyeleri ile yaşam kalitesi parametreleri arasında anlamlı ilişki bulamamıştır. Lawan ve ark. (28) 398 gebe kadını GFAA ile değerlendirdikleri çalışmalarında bizim sonuçlarımıza benzer olarak sedanter aktiviteler artıkça gebelerin yaşam kalitesinin de artığını bulmuşlardır. Gebelik döneminin getirdiği riskler göz önüne alındığında toplumumuzda kadınlara aileleri tarafından sağlanan sosyal desteğin artığı ve kadınların pek çok aktiviteyi yardımla yaptıkları görüşündeyiz. Hatta bunun bir sonucu olarak aldıkları yardımların gebe kadınların yaptıkları fiziksel aktivitelerin şiddetini düşürdüğünü ve sedanter aktivitelerin artmasının kadınların yaşam kalitelerini pozitif yönde etkilediğini düşünmekteyiz.
Çalışmamızda gebelerin PUKİ total skoru ortalamaları 6,18±2,97 olarak bulunmuştur ve gebelerin %51,9’unun kötü uyku kalitesine sahip olduğu görülmüştür. Literatürü incelediğimizde gebelik yaşının artmasıyla birlikte uyku kalitesinin kötüleştiğini gösteren çalışmalar mevcuttur. Çoban ve Yanıkkerem (35) çalışmamıza benzer olarak gebelerin %54’ünde uyku kalitesinin kötü olduğunu ve total PUKİ skoru ortalamalarını 6,38±3,46 olarak göstermişlerdir. Pınar ve ark. (36) 2014 yılında yaptığı çalışmada ise gebelerin %39,6’sının uyku kalitesinin kötü olduğu (>5) ve PUKİ skoru ortalamaları 5,13±3,35 olarak bulunmuştur. Bu sonuçların bizim çalışmamızdan farklı olmasının sebebi gebelerin yaş ortalamalarının daha genç olması ve buna bağlı olarak gebelikle ilgili ortaya çıkan uyku yakınmalarının daha iyi tolere edilmesidir. Yirmi dokuz – kırk beş yaş aralığındaki orta yaş grubu gebelerin araştırıldığı bir çalışmada ise gebelerin %91,2’sinde kötü uyku kalitesi saptanmıştır (37). Hedman ve ark. (38) benzer olarak 325 gebe ile yaptıkları araştırmada uyku düzenindeki değişikliklerin annenin yaşı ile ilişkili olduğunu ve ileri yaştaki annelerde gebeliğin son dönemlerinde toplam uyku süresinin az olduğunu bulmuşlardır. Otuz yaşından büyük gebelerde gebeliğin son dönemlerinde uyku süresinin 7 saatten az olduğunu belirtmişlerdir. Bizim örneklemimiz daha genç gebelerden oluştuğu için kötü uyku kalitesinin oranı daha düşüktür. Bunun nedeninin genç yaşta gebeliğin daha iyi tolere edilmesi, gün içi yorgunluk düzeyinin daha az olması, buna bağlı olarak uykuya dalmada ve sürdürmede orta yaş grubuna göre daha az güçlük çekmeleri olduğunu düşünmekteyiz.
Literatür incelendiğinde sağlıklı gebeler ile yapılan çalışmalarda gebelerin %50’sinden fazlasının kötü uyku kalitesi sahip oldukları belirtilmiştir (35,37,39,40). Bizim çalışmamızda da bu oran diğer çalışmalara benzer şekilde %51,9 olarak bulunmuştur.
Çalışmamızın sonuçları, gebelikte uyku kalitesinin kötüleşmesinin total uyku süresinin kısalması, uykuya dalma süresinin uzaması ve uyku bozukluklarının ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Uyku kalitesi kötü olan gebelerin %70’inde gün içinde uykulu olma hali (gündüz işlev bozukluğu) gözlendiği saptanmıştır. Bulgularımıza benzer olarak bu oran Guilleminault ve ark. (41) yaptıkları çalışmada %52, Franklin ve ark. (42) çalışmasında %65, Köybaşı ve Oskay (39) çalışmasında %69,5, Mindell ve ark. (43) çalışmasında ise %77,7 olarak bildirilmiştir. Trimesterler ilerledikçe günlük yaşam aktiviteleri esnasında uykulu olma halinin uyku kalitesinin kötüleşmesine neden olduğunu düşünmekteyiz.
Gebelikte uyku bozukluklarının gerçek insidansı bilinmemektedir. Ancak uyku bozukluklarının 1. trimesterden başlayarak 3. trimesterde en yüksek değere ulaştığı ve gebelerin büyük çoğunluğunun kötü uyku kalitesine sahip olduğu bildirilmiştir (37,44). Yapılan bir çalışmada gebelik haftası ile uyku kalitesi arasında negatif bir ilişki saptanmış ve gebelik haftası arttıkça uyku kalitesinin azaldığı belirlenmiştir (r=0,151; p=0,034) (31). Baratte-Beebe ve Lee (45), kadınları (n=25) gebelik öncesi başlayıp üçüncü trimesterin sonuna kadar takip etmişlerdir ve uyku kayıtlarından aldıkları verilere göre, üçüncü trimesterde gebe uyku bölünmelerinin gebe kalmadan önceki döneme göre iki kat fazla olduğunu bulmuşlardır. Bizim çalışmamızda da bu bulgulara paralel olarak uyku kalitesindeki kötüleşme 1. trimesterden başlayarak 3. trimesterde en yüksek seviyeye ulaşmıştır.
Özhüner ve Çelik (46) yaptıkları çalışmada gebelerin uyku kalitesi ile yaşam kalitesi arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki saptamışlardır. Benzer olarak çalışmamızın sonuçlarına göre uyku kalitesi kötüleştikçe yaşam kalitesi de kötüleşmektedir. Ayrıca trimesterlere göre yaşam kalitesini incelediğimizde trimesterler ilerledikçe yaşam kalitesinin anlamlı olarak kötüleştiği görüldü, ancak gebelerin kendilerinin puanladıkları VAS skorda anlamlı değişim bulunmadı. Benzer olarak olarak başka bir çalışmada gebelerin kendi puanladıkları yaşam kalitesi skorunun 2. ve 3. trimesterler arasında değişmediğini bildirilmiştir (30). Bu sonuçlara zıt olarak üç trimesteri de değerlendiren Mourady ve ark. (47) ile Lawan ve ark. (28) yaptıkları çalışmalarda trimesterler ilerledikçe gebelerin yaşam kalitesi skorlarında anlamlı bir değişim olmadığını göstermişlerdir. Bu sonuçlardaki farklılıkların yaşam kalitesini etkileyebilecek olan bağımsız faktörlerden kaynaklanabileceğini düşünmekteyiz.
Gebeliğe özgü bir yaşam kalitesi anketi kullanmamış olmamız çalışmamızın limitasyonlarındandır. Örneklem sayısının artırılarak, kadınların gebelik öncesi dönemden itibaren objektif veri toplama araçlarıyla değerlendirilmesi gebeliğin fiziksel aktivite, uyku kalitesi ve yaşam kalitesi üzerine olan etkilerinin daha detaylı belirlenmesine yardımcı olacaktır.
Sonuç
Gebelerde fiziksel aktivite seviyesi ve uyku kalitesinin yaşam kalitesine etkilerini incelediğimiz çalışmamızda, trimesterler ilerledikçe fiziksel aktivite düzeylerinin değişmediği ancak uyku kalitesinin kötüleştiği ve bu durumun yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği gösterilmiştir.